Marketten “limonata” alıp içiyorsun ama içinde limon yok, hatta limonla ilgili hiçbir şey yok, sadece kimyasal bir madde yoluyla “limon aroması” var…
“Çikolatalı süt” alıp içiyorsun ama küçücük kutuda çikolatanın oranı binde beşi geçmiyor.
Üzerinde göz alıcı meyve resimleri bulunan paketlerde “meyve suyu” alıp içiyorsun ama meyve konsantresi eser miktarda; yoğun şekerin içine aroma katılmış…
Aroma…
Yalnız yiyecek içecekte mi var sanıyorsunuz?
Hayır!
Ben diyeyim “hayatımız aroma!”
Siz deyin “hayatımız yalan” veya “her şey yapay…”
Düşünün, kastımı anlayacaksınız…
Ne çok şeyin tadı/kokusu var, lakin kendi yok!
“Yapay et” konusunu ele alan yazılarım dolayısıyla bir okurum hatırlattı…
“Aromalarla kandırılırken uyuduk, uyutulduk Haşmet Abi” diye yazdı; “Şimdi üzerine yapay et gelecek ama çok geç değil mi?”
Haksız mı? Değil.
Ve unutmayalım ki…
Bütün aldanışlarımız/aldatılışlarımız aslında bir ikna sürecinin sonucu…
Taze sıkılmış meyve suyunun çarçabuk ekşiyip bozulduğuna kafayı takmış bir babanın, çocukları içsin diye kutu kutu meyve suyu aldığına şahit olmuşumdur. Üstelik kutuların üzerinde açık açık yazıyordu: “Meyve aromalı” diye…
Eh, böyle bir kaptırıp gitmişliğin…
Böylesine uysal ve endüstriye kalpten bağlı bir zihinsel tasavvurun…
Sentetik politik tutumlara…
Köklerini kaybetmiş fakat tadı kuvvetlendirilmiş kültürel ürünlere…
Ve bilumum “aromalara” karşı uyanık kalabilmesi mümkün mü?
Kaynak: Haşmet Babaoğlu (Sabah Gazetesi – 16 Mart 2021)
Endüstriyel bir örnek ürün. Superfresh Milföy Hamuru